İngilizce içindeki made ne anlama geliyor?

İngilizce'deki made kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte made'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.

İngilizce içindeki made kelimesi üretilmiş, yapımı, işi, yapılmış, yapımı, mafyaya kabul edilmiş, yapmak, inşa etmek, imal etmek, imalat yapmak, yapmak, meydana getirmek, hazırlamak, neden olmak, sebep olmak, yol açmak, zorla yaptırmak, zorlamak, yaptırmak, etmek, marka, vücut yapısı, yorumlamak, yol almak, gitmek, yaratmak, oluşturmak, (karar) vermek, yapmak, yapmak, almak, yetişmek, yapmak, düzeltmek, yapmak, atamak, ulaşmak, oluşturmak, yapmak, erişmek, alınmak, kabul edilmek, eşit olmak, yapmak, baştan çıkarmak, yaratmak, oluşturmak, ulaşmak, yer almak, kazanmak, katılmak, kazanmak, ısmarlama, ev yapımı, (kişinin) kendisi tarafından yapılmış, derme çatma, tarafından üretilmiş, özel olarak yaptırmak, biçilmiş kaftan olmak, biçilmiş kaftan olmak, -den yapılmış, kabiliyetli, sipariş üzerine yapılmış, ısmarlama, uydurma, düzmece, yalan, uyduruk, makyajlı, karar vermiş, meydana gelen, memnun, mutlu, insan yapımı, hazır, kendini yetiştirmiş, ısmarlama, tam uygun, dayanıklı, iyi yapılmış anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.

telaffuz dinle

made kelimesinin anlamı

üretilmiş

adjective (produced, manufactured)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The label on this toy says "Made in Taiwan."

yapımı, işi

adjective (how created) (el, vb.)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
All of these garments were made by hand.

yapılmış

adjective (as suffix (made in specified way)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
This screwdriver is nicely made and will not break.

yapımı

adjective (as suffix (with an adjective: crafted, built) (Türk, İngiliz, vb.)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Larry drives a British-made car.

mafyaya kabul edilmiş

adjective (US, slang (accepted into the mafia)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
He was made by one of the powerful families the day after he shot six of its rivals.

yapmak, inşa etmek

transitive verb (construct)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The children made houses with blocks.
Çocuklar, oyuncak bloklardan evler yaptılar.

imal etmek, imalat yapmak

transitive verb (manufacture)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
That factory makes bolts.
O fabrika, cıvata imalatı yapmaktadır.

yapmak, meydana getirmek

transitive verb (fashion)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The weavers made a hat from palm fronds.
Dokumacılar, palmiye yapraklarından şapka yaptılar.

hazırlamak

transitive verb (prepare)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
My mother wants to make a cake for my party.

neden olmak, sebep olmak, yol açmak

transitive verb (create, cause)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The dogs made a commotion in the street.
Köpekler, sokakta kargaşaya neden oldular.

zorla yaptırmak

verbal expression (compel)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
My parents make me eat vegetables.

zorlamak

transitive verb (informal (force)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
I won't go! You can't make me!

yaptırmak

transitive verb (cause to)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
He never fails to make me laugh.

etmek

transitive verb (+ adj: cause to be) (mutlu, vb.)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
You make me happy.

marka

noun (brand)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
What make of car do you drive? Toyota? What make is your computer?

vücut yapısı

noun (build, stature)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
He is of a lean make, and could be an excellent athlete.

yorumlamak

verbal expression (interpret)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I don't know what to make of his actions. What do you make of this car?

yol almak, gitmek

(move towards) (bir yere doğru)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
The fleet made for port.

yaratmak, oluşturmak

transitive verb (bring into existence)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Let's make a baby!

(karar) vermek

transitive verb (take: a decision)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Tess must make a decision.

yapmak

transitive verb (perform: a speech) (konuşma, vb.)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
All of the candidates made speeches.

yapmak

transitive verb (enter into: agreement, deal) (anlaşma, vb.)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The parties involved made an agreement.

almak

transitive verb (fix: date, appointment) (randevu, vb.)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Please call first to make an appointment.

yetişmek

transitive verb (train, plane: reach in time) (otobüse, vb.)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
I have to run if I want to make my train.

yapmak

transitive verb (put down: a payment) (ödeme, vb.)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Adam makes a payment on his car each month.

düzeltmek

transitive verb (bed: make tidy) (yatak, vb.)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The girls must make their beds every morning.

yapmak

transitive verb (establish: name) (isim, vb.)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Bill is trying to make a name for himself in the business.

atamak

transitive verb (appoint)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The president is going to make Chris a vice-president.

ulaşmak

transitive verb (achieve, reach)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The sales team hopes to make its numbers this month.

oluşturmak

transitive verb (establish, set)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Legislatures make laws.

yapmak

transitive verb (commit: a mistake, etc.) (hata, vb.)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
I made a mistake when I spent that money.

erişmek

transitive verb (attain: position, rank)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Francis is trying to make Captain.

alınmak, kabul edilmek

transitive verb (informal (earn acceptance into) (takıma, vb.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Only half of people at tryouts made the team.

eşit olmak

transitive verb (equal)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Two and two makes four.

yapmak

transitive verb (be the essence of)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
What makes a good writer?

baştan çıkarmak

transitive verb (US, slang (seduce)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
He may try to make her, but he won't succeed.

yaratmak, oluşturmak

transitive verb (reach, form)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Leanne is always quick to make judgments.

ulaşmak

transitive verb (arrive at)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The ship made port early in the morning.

yer almak

transitive verb (informal (appear on) (haber programında, vb.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The disaster made the evening news.

kazanmak

transitive verb (score: a goal, etc.) (puan, sayı, vb.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The player made a goal in the second period.

katılmak

transitive verb (informal (manage to attend)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Sorry I couldn't make yesterday's meeting.

kazanmak

transitive verb (earn)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Jeff makes $80,000 a year.

ısmarlama

adjective (bespoke, made to order)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The millionaire wore only custom-made suits. // His office furniture was custom made.

ev yapımı

adjective (made at home, handmade)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Home-made cakes always taste better than factory-made ones.

(kişinin) kendisi tarafından yapılmış

adjective (made by self)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
It looked to me like his furniture was all homemade.

derme çatma

adjective (makeshift)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The boys raced down the hill in their homemade go-kart.

tarafından üretilmiş

adjective (manufactured or crafted by)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
This beautiful cap was made by native Peruvians.

özel olarak yaptırmak

verbal expression (request special creation)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
She had a gown made for the gala.

biçilmiş kaftan olmak

verbal expression (informal, figurative (be ideally suited to each other)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
What a lovely couple; they're made for each other. Those two business partners are equally nasty; they're made for one another.

biçilmiş kaftan olmak

verbal expression (informal, figurative (be ideally suited to) (birisi/bir şey için)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
This job matches your qualifications and experience perfectly; it's made for you!

-den yapılmış

adjective (built out of)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Those cabinets are made of oak while these cabinets over here are made of pine.

kabiliyetli

adjective (informal (capable of, strong enough for)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
In the army, young men find out what they're really made of. A crisis is an opportunity to show what you're made of.

sipariş üzerine yapılmış, ısmarlama

adjective (custom made)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Clothes that are made to order ought to fit better than off-the-rack clothes. Service is slow because each dish is made to order.

uydurma, düzmece, yalan, uyduruk

adjective (invented, imaginary)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Don't give me a made-up story. I want to know the truth.

makyajlı

adjective (wearing cosmetics)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
She's so heavily made-up, you can't tell what she really looks like.

karar vermiş

adjective (mind: decided)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
A meeting was held to discuss the plans, but most people arrived with already made-up minds.

meydana gelen

expression (comprising)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
A computer is made up of many high-tech components.

memnun

adjective (UK, regional, slang (pleased)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
It's great that you could come. I'm made up!

mutlu

expression (UK, regional, slang (pleased)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
I'm made up about my new car!

insan yapımı

adjective (artificial or synthetic)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Nylon is a man-made fibre used in the clothing industry.

hazır

adjective (already made for sale) (giyim, gıda)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
We eat ready-made meals almost every day for supper during the week.

kendini yetiştirmiş

adjective (independently successful)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Ross is a self-made businessman who started his life in poverty.

ısmarlama

adjective (custom produced, bespoke)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Savile Row in London is the best place to get a tailor-made suit.

tam uygun

adjective (figurative (perfectly suited) (mecazlı)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Jim has always loved trains, so his new job as a train driver is tailor-made for him.

dayanıklı

adjective (sturdy, built to last)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
He was a very well-made young man indeed.

iyi yapılmış

adjective (finely crafted)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Only master craftsmen can produce well-made furniture.

İngilizce öğrenelim

Artık made'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.

made ile ilgili kelimeler

İngilizce hakkında bilginiz var mı

İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.