İngilizce içindeki cut ne anlama geliyor?

İngilizce'deki cut kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte cut'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.

İngilizce içindeki cut kelimesi kesmek, kesmek, kesmek, kesmek, kesi yapmak, kesmek, kısaltmak, azaltmak, kısaltmak, indirmek, düşürmek, batmak, kesik, yara, kes!, kesme işlemi, kesinti, kesinti, pay, geçiş, versiyon, kesim, biçim, seçme, darbe, elektrik kesintisi, kırıcı söz, parça, kısım, vuruş, oyundan çıkarma, dilimlemek, dilimlenmek, kesmek, incitmek, kesmek, kesmek, yön değiştirmek, geçiş yapmak, başka sahneye geçmek, gölge düşürmek, kesmek, bölmek, kesmek, kesmek, kesmek, kapatmak, kesişmek, incitmek, kırmak, keserek şekil vermek, yol açmak, kesmek, , baş etmek, başa çıkmak, asmak, sulandırmak, su katmak, kısırlaştırmak, diş çıkarmak, kamçılamak, aniden önüne çıkmak, kestirmeden gitmek, sınırlarını aşmak, kesmek, harcamaları kısmak, azaltmak, azaltmak, -i azaltmak, azaltmak, öldürmek, önüne kırmak, sözünü kesmek, kesmek, bağlantıyı kesmek, lafını kesmek, sözünü kesmek, kesip almak, kesip çıkarmak, çıkarmak, çıkarmak, çıkarıp atmak, devreden çıkarmak, kesilmek, çıkıp gitmek, aktarmak, kısa kesmek, kesmek, makas atmak, şaka yapmak, espri yapmak, küt kesim saç, yuvarlak kesim, belirgin, tıraşlama kesmek, soğuk et, asker tıraşı, çok kısa kesilmiş saç, çok kısa, kısacık kesilmiş, kesmek ve yapıştırmak, kesip çıkarmak, kestirme yola başvurmak, kesmek, pay vermek, kes şunu, kes artık, kesmek, özgür olmak, kurtlarını dökmek, işten atmak, işten kovmak, kesmek, kesip açmak, uygun, uygun, zor bir işi olmak, kesmek, kesmek, kestirmeden gitmek, doğranmış, kızgın, öfkeli, şakacı, sinirlenmiş, önceden planlanmış, kesinti, son tarih, kesilme, kot şort, kısa paçalı, son tarih, kesilmiş şekil, kesip çıkarılan, devre kesici, acımasız, gaddar, zalim, cani, katil, elektrik kesintisi, indirim, fiyat indirimi, kısa yolu kullanmak, kısa yolu kullanmak anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.

telaffuz dinle

cut kelimesinin anlamı

kesmek

transitive verb (chop, slice [sth])

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
She cut the string and opened the package.

kesmek

transitive verb (slice into [sth/sb])

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The doctor cut the patient to begin his surgery.

kesmek

(chop up, slice [sth])

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The mother cut her daughter's dinner into small pieces.

kesmek, kesi yapmak

(slice [sth] with a knife, etc.) (tıp)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The surgeon cut into the patient's chest.

kesmek, kısaltmak

transitive verb (hair: trim) (saç, vb.)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
My hair is getting too long, so I'll need to cut it soon.
Saçlarım çok uzadı, yakında kesmem (or: kısaltmam) gerekiyor.

azaltmak, kısaltmak

transitive verb (figurative (time, text: reduce)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
We need to cut some time off the length of this speech.
Bu konuşmanın süresini biraz kısaltmamız gerekiyor.

indirmek, düşürmek

transitive verb (figurative (prices: reduce) (fiyat, vb.)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The supermarket chain is cutting its prices in order to attract more customers.

batmak

(dig: into skin, etc.)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
The handle of the shopping bag was cutting into his fingers.

kesik, yara

noun (incision)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The cut was four centimetres long.
Kesik dört santimdi.

kes!

interjection (cinema: stop filming) (sinema)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
Cut! Let's redo this scene.

kesme işlemi

noun (act of cutting)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The cut took less than a second to perform.

kesinti

noun (figurative, often plural (reduction)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The budget cuts ended some important programmes.
Fiyatlarınıza tenzilât uygulayacak mısınız?

kesinti

noun (excerpt edited out)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The editor made so many cuts that the film became half its original length.

pay

noun (portion)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Your cut will be about five hundred pounds.

geçiş

noun (cinema: transition) (sinema)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The cut from one scene to another was well done.

versiyon

noun (cinema: version) (sinema)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Which cut of this scene should we use? I like the first one.

kesim, biçim

noun (shape, style)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
I like the cut of that dress.
Şu elbisenin kesimi hoşuma gitti.

seçme

noun (selection)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The player made the first cut, and hoped to be selected for the team.

darbe

noun (baseball)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
His curve ball has a wicked cut.

elektrik kesintisi

noun (power)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The power cut lasted for six hours.

kırıcı söz

noun (hurtful remark)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
She hurt him with a nasty cut directed at his mother.

parça, kısım

noun (meat) (et)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Which cut of meat would you recommend for a stew?
Güveç için etin hangi kısmını kullanmamızı tavsiye edersin?

vuruş

noun (whip)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
You could hear the cut of the lion tamer's whip.

oyundan çıkarma

noun (sports: removal of players) (spor)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)

dilimlemek

intransitive verb (be able to slice)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Does this knife cut well?

dilimlenmek

intransitive verb (undergo slicing)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
The soft cheese cuts well, and does not crumble.

kesmek

intransitive verb (do the cutting) (bıçak)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
This knife cuts cleanly.

incitmek

intransitive verb (hurt)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Ouch. The news that he got remarried really cuts.

kesmek

intransitive verb (cards: divide pack) (iskambil destesi)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I'll shuffle the cards and Henry can cut.

kesmek

intransitive verb (cards: choose dealer) (iskambil destesi)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Let's cut, and the person with the highest card can deal.

yön değiştirmek

intransitive verb (change direction suddenly)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The basketball player cut to the right and shot the ball.

geçiş yapmak, başka sahneye geçmek

(cinema: make abrupt transition) (sinema)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
It showed the scene of the child playing and then cut to the war scene.

gölge düşürmek

(figurative (detract from) (mecazlı)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
This recession is really cutting into my luxury lifestyle!

kesmek, bölmek

(conversation: interrupt) (konuşmayı, sohbeti)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Roger apologized for cutting into our conversation, but said that he had some urgent news.

kesmek

transitive verb (flower: snip the stalk of) (çiçeğin sapını)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
He cut some flowers to take to his girlfriend.

kesmek

transitive verb (slang, figurative (omit, cease)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Please cut the jokes. Just tell us what happened.
Şakayı kes. Bize neler olduğunu anlat.

kesmek, kapatmak

transitive verb (figurative, informal (turn off, stop) (mecazlı)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Cut the music. We need to talk for a while.
Müziği kapatın. Biraz konuşmamız gerekiyor.

kesişmek

transitive verb (intersect)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The railway line cuts the highway just beyond the town.

incitmek, kırmak

transitive verb (figurative (cause pain) (mecazlı)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Your remark really cut me badly.

keserek şekil vermek

transitive verb (shape, sculpt)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The stonemason will cut the granite into stepping stones.

yol açmak

transitive verb (path, swathe: create, make)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
He cut a path through the field of corn with his tractor.

kesmek

transitive verb (cards, pack: divide) (iskambil destesi)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Do you want to cut the deck, or should I just deal now?

transitive verb (golf: slice)

If you cut the ball, it will go into the trees.

baş etmek, başa çıkmak

transitive verb (slang, figurative (cope) (mecazlı)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
If you can't cut the pressure, just go away before we begin to work.

asmak

transitive verb (US, slang, figurative (skip) (dersi, vb.)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The student cut class on Tuesday to go to the lake.

sulandırmak, su katmak

transitive verb (alcohol, drug: dilute)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Some bartenders cut the vodka with water.

kısırlaştırmak

transitive verb (animal: castrate)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
We need to cut those calves before next week.

diş çıkarmak

transitive verb (colloquial (baby: grow teeth) (bebek)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The baby cried all night when he cut his teeth, and his poor father couldn't sleep either.

kamçılamak

transitive verb (whip: crack)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The lion tamer cut the whip with a loud crack.

aniden önüne çıkmak

phrasal verb, transitive, separable (UK, figurative, slang (swerve in front of another vehicle) (başka bir aracın)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)

kestirmeden gitmek

phrasal verb, transitive, inseparable (traverse via a short cut)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The children cut across a wheat field to get home faster.

sınırlarını aşmak

phrasal verb, transitive, inseparable (figurative (defy definitions or boundaries) (bir şeyin)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Concern about this issue cuts across traditional political divisions.

kesmek

phrasal verb, intransitive (TV, film: change shot) (TV, film)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)

harcamaları kısmak

phrasal verb, intransitive (informal (reduce: spending)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
We've been spending too much. We need to cut back.

azaltmak

(informal (reduce: to economize)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Now that I am unemployed we are going to have to cut back on our spending.

azaltmak

phrasal verb, intransitive (reduce consumption)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
If you can't give up smoking altogether, you should at least try to cut down.

-i azaltmak

(reduce, consume less of)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
It's hard to cut down on alcohol when my friends keep inviting me out for drinks.

azaltmak

phrasal verb, transitive, separable (reduce)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
When the team decided to cut down their roster, everyone was upset.

öldürmek

phrasal verb, transitive, separable (figurative (kill, strike down)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Many soldiers were cut down by enemy fire.

önüne kırmak

phrasal verb, intransitive (vehicle: move suddenly in front) (öndeki aracın)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The vehicle cut in front of me.

sözünü kesmek

phrasal verb, intransitive (interrupt [sb] speaking)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
She cut in while I was speaking. Don't cut in when I'm talking.

kesmek

phrasal verb, transitive, separable (figurative (estrange, disown) (ilgi, ilişki)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The parents cut off their alcoholic son and he wasn't even mentioned in their will.

bağlantıyı kesmek

phrasal verb, transitive, separable (figurative (disconnect)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
While on the net, we were cut off.

lafını kesmek, sözünü kesmek

phrasal verb, transitive, separable (interrupt when speaking)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Francesca cut me off while I was in the middle of speaking.

kesip almak, kesip çıkarmak

phrasal verb, transitive, separable (remove by cutting)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The doctors cut the tumour out, removing the cancer. Audrey cut the picture out of the magazine.

çıkarmak

phrasal verb, transitive, separable (figurative (text, scene: excise) (metinden, senaryodan, vb.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The director cut the scene out from the final version of the film.

çıkarmak

phrasal verb, transitive, separable (figurative (eliminate)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
She was told to cut out starchy carbs from her diet.

çıkarıp atmak

phrasal verb, transitive, separable (figurative, slang (stop)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
If you want to live longer, cut out the stress from your life.

devreden çıkarmak

phrasal verb, transitive, separable (US, informal (turn off)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)

kesilmek

phrasal verb, intransitive (power, electricity: stop) (elektrik)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
The power suddenly cut out and we were plunged into darkness.

çıkıp gitmek

phrasal verb, intransitive (US, slang (depart abruptly)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
When the partygoers heard the police were coming, many cut out.

aktarmak

phrasal verb, transitive, separable (computing: transfer) (bilgisayar)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The library will cut over the catalogue to its new software in September.

kısa kesmek

phrasal verb, transitive, separable (interrupt, finish prematurely) (gezi, vb.)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
We had to cut the vacation short when Jim broke his ankle.

kesmek

phrasal verb, transitive, separable (chop, slice)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
You have to cut up the chicken into smaller pieces if you want to feed everybody.

makas atmak

phrasal verb, transitive, separable (UK (driver, vehicle: move suddenly in front) (trafikte)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
A blue Mondeo cut me up as I was approaching the roundabout.

şaka yapmak

phrasal verb, intransitive (US, figurative, slang (make jokes)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Danny is always getting into trouble for cutting up in class.

espri yapmak

(US, figurative, slang (make jokes about) (bir şey hakkında)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The girls were cutting up about their embarrassing parents.

küt kesim saç

noun (women's short haircut)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Christine recently cut her long hair into a bob.

yuvarlak kesim

noun (type of diamond cut) (bir çeşit pırlanta kesim şekli)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
It's a brilliant that gives this diamond its sparkle.

belirgin

adjective (figurative (unambiguous, well defined)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
It's a clear-cut case of fraud.

tıraşlama kesmek

transitive verb (forestry: cut all trees in an area) (orman)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Clear-cutting on steep slopes can cause erosion.

soğuk et

plural noun (chiefly US (meat served cold)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The buffet included a selection of cold cuts.

asker tıraşı

noun (army haircut)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
His crew cut and posture made it clear he was a military man.

çok kısa kesilmiş saç

noun (very short haircut)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The boys on the team all have crew cuts.

çok kısa, kısacık kesilmiş

noun as adjective (hair: very short) (saç)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
You could tell he was a Marine from his crew-cut hair.

kesmek ve yapıştırmak

verbal expression (move: text on screen)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
To cut and paste text, first highlight the text you wish to move.

kesip çıkarmak

(remove: with blade)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
To repair the table I had to cut away the damaged veneer and replace it with a matching new piece.

kestirme yola başvurmak

(figurative, informal (save time, money)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
When building contractors try to cut corners on foundations, it is disastrous.

kesmek

(tree: fell) (ağaç)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
It's a pity that they cut down that old tree.

pay vermek

(give [sb] a share) (birisine bir şeyden)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
After she won the money, she said she would cut me in for some of it.

kes şunu, kes artık

interjection (slang, figurative (stop it) (argo)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
Cut it out! - if you don't stop doing that, I'll have to punish you.

kesmek

verbal expression (slang, figurative (stop doing [sth]) (bir şeyi yapmayı)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
He keeps teasing me about my boyfriend. I wish he'd cut it out.

özgür olmak

(figurative, slang (become independent)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
She really began to cut loose after she left home.

kurtlarını dökmek

(figurative, slang (act wildly) (mecazlı)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
After six weeks of boot camp the recruits were ready to cut loose and have a few beers.

işten atmak, işten kovmak

(US, figurative, slang (fire from job)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The company cut Alan loose for supporting the workers' strike.

kesmek

(remove using a blade)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
His leg was so badly damaged, the doctors had to cut it off.

kesip açmak

(body: dissect)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The surgeon cut the patient's chest open.

uygun

adjective (informal, figurative (person: able, suited)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
When he got caught the second time, he decided he wasn't cut out for a life of crime.

uygun

adjective (informal, figurative (person: able, suited) (bir işi yapmaya)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Some people aren't cut out for dealing with the public.

zor bir işi olmak

verbal expression (informal, figurative (have a hard task ahead)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The house Joe and Maggie have bought needs a lot of renovation; they certainly have their work cut out for them.

kesmek

(slice through with a blade) (bıçakla)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I haven't got a clue why he bought that machete, there's no jungle to cut through in Belgium.

kesmek

(figurative, infformal (get past: [sth] superfluous)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Ok, let's cut through the crap and see what we do agree on!

kestirmeden gitmek

(informal (take a shortcut)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
He cut through the neighbours' back yard to get there quicker.

doğranmış

adjective (chopped into pieces)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The collage is made from cut-up newspaper.

kızgın, öfkeli

adjective (UK, figurative, slang (upset)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
He's really cut up that you dumped him.

şakacı

noun (US, informal ([sb] who jokes)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
He's such a cut-up, you can't take anything he says seriously.

sinirlenmiş

expression (figurative, slang (upset) (bir şeye)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Iris is really cut up about not being invited to her son's wedding.

önceden planlanmış

adjective (figurative (already decided or prepared)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The suspect offered the police a cut-and-dried explanation of his activity on the night of the crime.

kesinti

noun (economizing)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
How severe will the company's cutbacks be?

son tarih

noun (limit, deadline)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
What is the cutoff for applications?

kesilme

noun (stopping of supply or service)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
If you use too many appliances, it can cause a cutoff of the electricity.

kot şort

plural noun (denim shorts)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
At her office job, she always looks professional, but at home she often wears t-shirts and cutoffs.

kısa paçalı

adjective (jeans, etc.: cut short)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Those cutoff jeans are too scruffy for work.

son tarih

noun (deadline)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The cutoff date for submitting your application is February 15.

kesilmiş şekil

noun (shape cut from [sth])

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The classroom was decorated with cutouts of apples and pencils. A cut-out of a Christmas tree was hanging in the window.

kesip çıkarılan

adjective (shape: cut from [sth])

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The children decorated cutout cookies on Christmas Eve.

devre kesici

adjective (safety device: interruptor) (cihaz)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)

acımasız, gaddar, zalim, cani

adjective (ruthless)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The competition for the job was cutthroat.

katil

noun (archaic (murderer) (eskil)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The young woman was lured into the woods by a sinister cutthroat.

elektrik kesintisi

noun (break in electricity supply)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
I lost the file I was working on when there was a sudden power cut. After the power cut to that part of the city, many people went into a panic.

indirim, fiyat indirimi

noun (discount, lowering of costs)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
You can find bargains after Christmas when there are price cuts on holiday merchandise.

kısa yolu kullanmak

transitive verb (use a shortcut on [sth])

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Don't try to short-cut this process; it won't work if you do.

kısa yolu kullanmak

intransitive verb (use a shortcut)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
This is such a time-consuming process; is there a way to short-cut it?

İngilizce öğrenelim

Artık cut'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.

cut ile ilgili kelimeler

İngilizce hakkında bilginiz var mı

İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.